
Sessiz Kalmaktan Yorgun Bir Halkın Sesine Karışan Tepki
Türkiye’de devlet görevlileri konuşmaz, konuşmamalı denir. Hiyerarşi önemlidir, disiplin önemlidir, kurumların sessizliği bile bir politikadır. Polis ve asker, yıllardır “devlet dilini” taşır, kendi duygu ve düşüncelerini değil.

Siyasi Projektör
-Ama bazen öyle bir an gelir ki, bir devlet memurunun sesi, aslında toplumun yıllardır bastırdığı bir sızının yankısı olur.
Eskişehir’deki polis memurunun kameralar önündeki tepkisi tam olarak böyle bir andı.
Bu tepki, kişisel bir öfkenin değil, devletin kendi hukukuyla çelişmesine duyulan bir rahatsızlığın dışa vurumuydu.
Devletin Hukuku Belli: Teröristtir.
Halkın Algısı Belli: Değişmedi.
Peki Siyaset Ne Yapıyor?
Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri Abdullah Öcalan’a ilişkin nihai hükmünü vermiştir.
Bu hüküm, sıradan bir karar değildir; binlerce acının, yüzlerce şehidin, onlarca katliamın kaydıdır.
Devletin terörle mücadele hafızasının temel direklerinden biridir.
Bu yüzden halk için de polisin gözünde de asker için de hüküm değişmemiştir:
Teröristtir.
Bugün bu hüküm değişmeden, hukukta tek bir harf oynamadan,
bu statüdeki bir kişiyle ilgili görüşme, temas ya da diyalog iddiaları ortaya çıktığında
halkın zihni ayağa kalkıyor.
Bu tepkinin kaynağı siyasete karşı değil, devletin kendisine karşı duyulan sadakattir.
Polisin çıkışı da işte bu duygunun dışa vurumudur,
Devlet kendi hukukunu çiğnemesin.
Halk Neden Bu Kadar Hassas?
Çünkü Bu Coğrafya Terörün Bedelini Ödedi
Bu ülkede terörün gölgesi çok evden geçti, çok ocağı söndürdü.
Halkın hafızası taze, acısı taze.
Bir güvenlik görevlisinin, terörle ilgili bir konuda refleks göstermesi, toplum tarafından çoğu zaman haklı bulunur. Çünkü;
Polisin de askerin de omuzunda bu ülkenin yükü vardır.
Halk bilir ki güvenlik görevlisinin tepkisi siyaset için değildir; ülkenin bekası içindir.
Bu konularda duyarlılık, siyasi değil, milli refleks olarak görülür.
Eskişehir’deki polis, aslında toplumdaki büyük bir çoğunluğun hissettiğini söyledi:
Terörle mücadele konusunda belirsizlik kabul edilemez.
Devlet Aklıyla Siyasi Aklın Çatışması
Burada kritik ayrım şudur:
Devlet aklı bazen sessiz yürür, kapalı kapılar ardında temas kurabilir, risk yönetebilir.
Bu, devletin kendi güvenlik stratejisidir.
Ama siyasi akıl, bunu toplumun gözü önünde, meşruiyeti sorgulanır biçimde yaptığında,
devlete olan güven zedelenir.
Halkın tepkisi buradadır.
Polisin tepkisi de buradadır.
Konu görüşme değil;
görüşmenin ne amaçla, hangi statüde, kimin adına yapıldığıdır.
Polis Neden Konuştu?
Çünkü Uzun Süre Susmak Yordu
Polis, askerin, jandarmanın yıllardır konuşmadan yürüttüğü bir mücadele var.
Bu insanlar görevlerini yaparken duygularını, düşüncelerini, yaralarını saklar.
Ama toplum öyle bir noktaya geldi ki
Terörist tanımı değişmedi,
Suç değişmedi,
Mahkeme kararı değişmedi,
Ama siyasi dil değişti.
Halk bunu gördü.
Polis bunu gördü.
Ve bir polis, belki ilk kez, toplumun yıllardır zihninden geçen şu soruyu yüksek sesle sordu:
Devletin terörist dediği biriyle neden temas var?
Bu bir başkaldırı değil;
devletin hukuki tutarlılığına çağrıdır.
Esas Tehlike Polisin Konuşması Değil, Polisin Konuşmasına Tahammül Edilememesi
Bugün bazıları polisi eleştiriyor, bazıları susturulması gerektiğini söylüyor.
Ama tehlike polisin konuşması değildir;
tehlike, bu soruların sorulmasından rahatsızlık duyulmasıdır.
Bir devlet ayakta kalmak istiyorsa:
güvenlik personeliyle çelişmez,
halkın hassasiyetini yok saymaz,
mahkeme kararlarını siyasetin eline bırakmaz.
Polisin sesi bir uyarıdır, tehdit değil.
Toplumun vicdanının sesiyle birleşmiş bir ikazdır.
Son Söz
Polisin Sözü Devlete Karşı Değil, Devlet İçindir
Eskişehir’deki polis memurunun sözlerini doğru okumak gerekir:
Ne partiye konuştu, ne siyasi bir çağrı yaptı.
Söylediği şey şuydu:
Devlet kendi çizgisinden sapmasın.
Bugün halkın büyük kısmının kaygısı da budur.
Ve bir ülkede polis, asker, jandarma;
milletin güvenlik beklentisiyle aynı cümleyi kuruyorsa,
bu bir tehlike değil,
devletin hâlâ kendi omurgasını koruduğunun göstergesidir.


